Uluslararası Disiplin ile ilgili olanlar bilir. İdealizm ve realizm tartışmasında her iki görüşte, Devleti insana benzetir. İdealizme göre İnsanlar doğası gereği iyidirler. Yani kötü olarak doğmazlar. Dolayısı ile devletlerde insanlar gibi kuruluşları itibariyle iyidirler. Onları kötülüğe, koşullar sürükler. Realistler ise aksini savunarak, İnsanlar doğası gereği suça meyillidirler, tezini savunarak; İlk insanlardan kabul edilen Habil ile Kabil’in hikâyesine atıf yaparak, devletleri de bu olayla ilişkilendirirler. Yani Devlet düzeninde kardeşlik yerine, çıkar ilişkisini öne alırlar. Z Kuşağı diye dilimize pelesenk olan bir kuşağa tanık olduğumuz bir dönemde, aklımıza dizinin dibinde büyüdüğümüz Kayıp Kuşak geliyor. Onlar okumaktan çok dinleyerek büyümüşlerdi, bizlere de dinlediklerini anlatarak ömürlerini tamamladılar. Yaşanmış olayları bir hikâye tadında anlatarak geleceğe dair öğütler verdiler. Güncelde yaşanan olayları irdelerken hafızam beni çok gerilere götürdü. Dinlediğim bir Kıssa’yı paylaşmak istedim. Hisse’yi okuyucunun takdirine bırakıyorum.
Topraklarının yarısında Türkçe konuşulan komşu bir ülkenin Eyalet Parlamentosunda ara seçim yapılacak, İtibar sahibi bir tüccara adaylık teklif edilir. Hemen kabul etmez, evine gelir ve iyi eğitim almış yeğenini çağırtarak olayı aktarır, fikrini sorar. Yeğen olaya olumsuz bakmasına karşın, amca yeğeni ikna eder ve aday olur. Seçimler tamamlanmış “Amca” eyalet parlamentosuna girmiştir. Aktif bir milletvekili olma hevesiyle Meclisin açılışını beklemektedir. Meclis açılır, Başkan yoklama yapar, söz isteyen var mı? çağrısına kimse yanıt vermez ve oturum kapanır. Bu seremoni meclisin rutini olarak günlerce devam eder. Amca hayal kırıklığı ile malum eğitimli yeğeni çağırtır. Durumu anlatır ve yardım ister. Ben el kaldırıyorum ama Başkan bana bakmıyor, baksa da görmüyor. Ne yapmalıyım ve ne konuşmalıyım? En önde otur amca. Israrla söz iste hatta direk kürsüye doğru yürü der. Peki ne konuşmalıyım? Kürsüye çık ve Nöyüt nec oldu? , diye sor. ( Nöyüt = Neft-Petrol, ne oldu) sonra yerine otur.
Amca ertesi gün Meclise gider, kürsüye çıkar ve “Nöyüt nece oldu” der. Bütün meclis homurdanır, in aşağı sesleri ile kürsüden indirilir. Eve gelen amca, olayı yeğenine anlatır ve olaya anlam veremediğini söyler. Yeni bir fikir sorar. Yeğen; yarın git, yine kürsüye çık, bu defa daha gür bir sesle sor der. Amca denileni yapar. Bu defa kürsüye yürürler, tartaklanan amca evine döner. Yine yeğenine sorar. Amca tekrar kürsüye çık, bu defa vekillerin gözünün içine bakarak ve heceleyerek “nö-yüt- nec- ol-du” diye sor ve yumruğunu kürsüye vurarak in, der. Amca denileni yapar. O da ne? bütün vekiller, kürsüye yürür amcayı döverler. Meclis Başkanı oturuma son vererek meclisin tatile girdiğini ilan eder. Kolu bacağı kırılan amca uzun süre hastanede yatar. Evine döndüğünde durumu yine yeğene sorar. Bu ne iştir der. İlkinde laf attılar, ikincide tartaklandım, üçüncü de hastanelik oldum.
Yeğen; şimdi sende Milletvekili oldun amca. İstirahat et, bir an önce iyileş, seni hoş günler bekliyor, yanıtını verir.
Kısa bir süre sonra Amcanın kapısı çalınır, gelen postacıdır. Bir zarf uzatır, Zarfın içinde yüksek meblağlı bir çek ve bir not vardır. Notta şöyle yazmaktadır. “ Bu yıl hasılat küçüldü, bununla idare et, inşallah seneye daha iyi olur”. Usul olduğu üzere yeğen çağrılır ve bu nedir diye sorulur. Amca, sen de artık “petrol gelirlerine” ortak oldun. Günlerdir nöyüt (petrol) nece oldu dedin ya. Senide ortak ettiler. Artık sen de “ petrol vekili” oldun…
Evet, Devletler sahiden insanlara benziyor, çünkü onları insanlar yönetiyor. Hem de Habil’i öldüren Kabil’in çocukları. Hani moda bir söz vardı. Onu uyarlayacak olursak “hepimiz Kabil’in çocuklarıyız” demek yanlış olmaz.
Sahi “Nöyüt nece oldu” ? Size bir şey hatırlattı mı? Sormak isteyen var mı?